29 Ağustos 2013 Perşembe

SİNÜZİT VE TEDAVİSİ

Türkiye' de yaklaşık her 5 kişiden bir kişiyi etkileyen bir sağlık sorunudur sinüzit. İnsanların yaşam konforunu azaltan  kronik hastalıkların başında gelmektedir. Yapılan bir araştırmada ABD' de yaklaşık 7  milyar doların sinüzit tedavisinde kullanılan ilaçlara harcandığı bildirilmiştir. Sinüzit burun tıkanıklığı, başağrısı, halsizlik, yorgunluk ,horlama gibi şikayetlere neden olarak hem fiziksel olarak hem de psikolojik anlamda hastaları rahatsız etmektedir.

SİNÜZİT NEDİR:


Kafatasında 7 adet sinüs boşluğu bulunur. Bu boşlukların içi hava doludur. Sinüs adı verilen bu boşlukların buruna açılan bir deliği bulunmakta ve bu delik sayesinde sinüsler devamlı olarak havalanmaktadırlar. Nefes verme sırasında akciğerleden çıkmakta olan hava ilk olarak sinüslere uğramakta ve burundan dışarı çıkmaktadır. Buruna açılan hava delikleri tıkanırsa sinüs içerisine hava girişi azalır veya tamamen ortadan kalkar. Sinüslerinin havlanmasının bozulmasıyla enfeksiyona zemin hazırlanır. Sinüs boşluğunda ortaya çıkan bu enfeksiyona sinüzit adı verilir. Deliklerin tıkanması geçici olursa (nezle gibi) akut sinüzit, devamlı bir tıkanıklık oluşursa kronik sinüzit adını alır.

BELİRTİLER:

Yüz, göz ve başta ağrılar mevcuttur. Öksürürken, öne eğilirken bu ağrılarda artış olmaktadır. Bunun nedeni sinüs içindeki basıncın artmasıdır. Elimizle ağrıyan yere baskı uyguladığımızda ağrının şiddetinin  arttığı görülür. Bir diğer belirti de burun akıntısıdır. Genelde tek taraflı ve sarı veya yeşil renkte bir akıntı sözkonusudur. Hasta yorgundur ve halsizlidir. İstirahat ihtiyacı duyar. Ateşi bir miktar yükselmiştir. Bazen hastalarda çift görme , alın ve göz bölgesinde şişkinlik şikayetleri de eşlik edebilir.

TANI:

Tanı için öncelikle bir Kulak Burun Boğaz Uzmanına görünmek gerekmektedir. Hastanın vereceği öykü ve muayene ile genelde tanı konmaktadır. Gereken durumlarda röntgen filmi veya Bilgisayarlı Tomografi istenebilir. Ayrıca endoskopla burun muayanesi yapılabilir.

TEDAVİ:

Sinüzit tedavisinin amacı enfeksiyonların kontrol altına alınması, dokunun ödeminin azaltılması, drenajın sağlanması,  sinüs ağız açıklığının sağlanması ve komplikasyonların önlenmesi olarak özetleyebiliriz..

ANTİBİYOTİK TEDAVİSİ:
Akut sinüzitlerde en sık etkenler arasında Streptococcus Pneumoniae, Haemophilus influenzae ve Morexella Catarhalis yeralmaktadır.Bu 3 etken tüm sinüzit vakalrının hemen hemen % 80' inden sorumludurlar.  Tedavide seçilecek olan antibiyotik bu 3 etken gözönünde bulundurularak seçilmelidir. Antibiyotik tedavisi en az 10 gün sürmelidir. Bazen 20 güne de uzayabilmektedir.

DEKONJESTANLAR:

Topikal dekonjestanlar nazal ödemi azaltarak iyileşmeyi hızlandırmaktadırlar. Ancak rebound etki nedeniyle 5 günden fazla kullanılmamalıdırlar.
Sistemik dekonjestanlar sinüzal ve nazal enflamasyonu ve nazal obstruksiyonu ortadan kaldırarark etki ederler.  Ancak bu ilaç hipertansif kişilerde, iskemik kalp hastalığı olanlarda, diabetik ve hipertiroidili hastalarda dikkatli kullanılmalıdırlar.

Akut sinüzitler vakalarında  genelde medikal tedavi yeterli olmaktadır. Nadiren ameliyata ihtiyaç duyulmaktadır. Kronik sinüzitte burunda et ya da deviasyon bulunan durumlarda ameliyat gerekir. Ameliyatta amaç sinüs ağzının açılması ve içinin temizlenmesidir. Bu işlem endoskop denilen burun içine sokulan kameralı bir alet aracılığıyla gerçekleştirilir. Genel anestezi veya lokal anesteziyle uygulanabilir. 

Sinüzit Tehlikelimi ?

Sinüzit uygun tedavi yöntemleriyle tedavi edildiğinde önemli problemlere yol açmaz. Ancak iltihap yayılırsa önemli komplikasyonlara neden olabilir. En önemlisi iltihabın göz çukuruna yayılmasına bağlı körlük oluşumu, iltihabın beyin zarlarına ve beyin içine giderek abse oluşturması, komşu kemiklerde enfeksiyona yol açması sayılabilir.

Sinüzitte Dikkat Edilmesi Gerekenler:

Soğuğa maruz kalmamak

Islak saçlarla sokağa çıkmamak

Yaşanılan ortamın ısısının uygun olarak ayarlanması

Sigara içmemek sigara dumanına dahi maruz kalmamak

Allerjiye neden olabilecek duman,toz gibi yabancı maddelerden uzak kalmak

Klima veya vantilatöre direkt olarak maruz kalmamak




20 Ağustos 2013 Salı

KALP SİNTİGRAFİSİ (MYOKARD PERFÜZYON SİNTİGRAFİSİ)

Günümüzde her yıl bin kişiden 5 kişi kalp krizi geçirmektedir. Toplumdaki her 5 ölümün 1 tanesi kalp krizlerine aittir. Bu nedenle kalp hastalıkları hayatımızda çok önemli hale gelmiştir. Geçirilen kalp krizlerinde hastaların yarısı ölmektedir. Bu ölümler ani olmakta ve hastaneye yetiştirlemeden evde, işyerinde , yolda vs değişik mekanlarda olabilmektedir. Kalp krizi basit olarak anlatacak olursak , kalp kasını besleyen koroner adını verdiğimiz damarların kan akımının kesilmesi ve kalbe yeterli kanı taşıyamamasından kaynaklanır. Damar tıkanınca kansız kalan kalp kası zamanla ölüme kadar gidebilmektedir. Yıllar içersinde kolesterol adını verdiğimiz yağlar (özellikle kötü kolesterol adıyla anılan  LDL - kolesterol) kalp damarlarında birikirler. Zaman içerisinde bu birikim ilerledikçe bir plak haline dönmeye başlar. Bu plak damarı daraltır ve kalp kasına giden kan ve içerisinde bulanan oksijen azalmaya başlar. Kalp kası azalan oksijen karşısında yorulma, göğüs ağrısı, efor gerektiren işlerde zorlanma şikayetleri günyüzüne çıkar. İşte bu aşamada semptomlar henüz tazeyken hastalar bir kardiyoloji hekimine başvururlarsa önemli ölçüde işleri kolaylaşmış olur. Hastalık daha fazla ilerlemeden önlemi alınmış olur. Myokard Perfüzyon Sintigrafi (Myokard Perfüzyon SPECT de denilmektedir) bu aşamalarda devreye girmekte ve kardiyoloji uzmanına çok değerli bilgiler verip hasta için hangi tedavinin uygun olduğunu  belirlemektedir.

      Kalp sintigrafisi kalbi besleyen koroner damarlarda meydana gelen daralmalar sonucunda kalp kasının beslenememesi veya beslenmesinde yetersizlik sonucunda oluşan koroner arter hastalığı tanısında kullanılan güvenli bir Nükleer Tıp tetkikidir. Kalp sintigrafisi kalp krizi geçirme olasılığı bulanan hastaları kalp krizi geçirmeden önce saptar ve hastaların kardiyolog veya kalp damar cerrahı  tarafından gerekli girişim ve tedavisinin yapılmasına rehberlik eder. Kalp sintigrafisi görüntülemesinde Tc-99m MİBİ veya Talyum -201 gibi radyoaktif maddeler kullanılmaktadır.

                   Myokard Perfüzyon Sintigrafisinin Uygulandığı Durumlar :


Koroner Arter hastalığının tanısı
İskemik kalp hasarını enfarktüsten ayırmak
Çeşitli nedenlerle ameliyat olacak hastalarda kardiyak risk değerlendirilmesi
Koroner Arter Hastalığına sahip hastalarda hastalığın gidişatını ve sonucunu belirlemek için
Önceden kalp krizi geçirmiş hastada kalp canlılığının değerlendirilmesi
Stent tedavisi uygulanmış hastada tekrar başlayan ağrılarının stent tıkanmasına bağlı olup olmadığının saptanması

         Kalp Sintigrafisi Nasıl Uygulanır:


Kalp sintigrafisi 2 şekilde uygulanır;
1. Hastanın efor yapmasına bir mani yoksa hastaya yeterli miktarda uygulanan efor sonrasında yapılan eforlu kalp sintigrafisi
2. Hastanın yürüme bandında yürümesine engel ortopedik rahatsızlık, nörolojik sorunlar, hastanın yaşlı olması gibi nedenlerden dolayı hastaya farmakolojik stres test ile  kalp sintigrafisi yapılır.

     Hasta Hazırlığı:


Kalp sintigrafisine gelirken hastaların en az 4-5 saat aç olması gerekir. Efor yapacak hastaların rahat bir kiyafetle gelmeleri ve kullandığı bazı ilaçları kesmeleri gerekmektedir. Bunlar arasında beta bloker ve kalsiyum kanal blokeri grubu ilaçlar tetkikten 2 gün önce, Kısa etkili nitratlar 1 gün önceden, uzun etkili nitratlar ise 2 gün önceden kesilmelidir. Hastaların tetkikin uzun olabileceğini gözönünde bulundurarak hazırlıklı gelmeleri, ayrıca tetkikin daha iyi sonuçlar vermesi açısından yanlarında süt ve/veya bitter çikolata getirmeleri gerekmektedir.

Görüntüleme:


Hastaya yürüme bandında efor yaptırılır ve kalp hızı belirli bir düzeye ulaştığında (minumum %85) hastaya Tc-99m MİBİ enjeksiyonu yapılır ve bu enjeksiyondan sonra yaklaşık 2 dakika daha yürüme bandında  yürüyüşe devam etmesi istenir. Yaklaşık 30-60 dakika arasında görüntüleme yapılır ve kalbin stres halindeki yorgun görüntüsüne bakılır. Görüntüleme yaklaşık 10-12 dakika sürer. Hasta bu çekim bittikten sonra yaklaşık 2-3 saat istirahat ettirilir ve 2. bir enjeksiyon yapılıp yine enjeksiyon sonrası 30-60 dakika sonrasında kalbin istirahat görüntülemesi yapılır. Her iki görüntü karşılaştırılır ve Nükleer Tıp Uzmanı tarafında yorumlanarak rapor hazırlanır. Farmakolojik stres tastinde tek fark yürüme bandı yerine hastanın kalp damarlarında kan akımını değiştiren adenozin,dipridamol veya dobutamin gibi ilaçlar kullanılır. Bu ilaçlarla test yapılacak hastalarda çay, kahve ve kafeinli içeceklerin bu ilaçların etkisini azaltabileceğinden dolayı 24-48 saat önceden kesilmesi gerekmektedir.

                   Kalp Sintigrafisi Sonrası Yorumlar:


1. NORMAL: Hem efor sonrasında hem de dinlenme sonrasında kalp kasının kanlanması iyi durumdaysa normal olarak değerlendirilir. Kalp sintigrafisi normal çıkan hastalarda yapılan araştırmalarda kalp damarlarında darlık bulunsa bile 1-2 yıl içersinde kalp ile ilgili ciddi sorunlar yaşamaları son derece düşük bir olasılıktır.


2. İSKEMİ: Efor sonrası kanlanması kötü , dinlendikten sonrası kanlanma görülüyorsa iskemik kalp hastalığında bahsedebilir. Bu vakalarda tıbbi tedaviyi hakeden vakalardır. Kalbi besleyen koroner arterde ciddi bir darlık var demektir.İvedilikle bu darlığın açılması ve tedavi edilmesi dolayısıyla hastanın kalp krizi riskinin ortadan kaldırılması gerekmektedir.


Kalbin inferoseptal duvarında iskemisi bulunan bir hastanın görüntüsü.

3. ENFARKT: Hem efor hem de kanlanma sonrası alınan görüntülerde bir bölge kanlanmıyorsa o bölge enfarta uğramış demektir((kalpte ölü kalp kası alanı).

Kalbin inferolateral duvarında enfarkt ile karakterize bir hastanın görüntüsü.


Kalp sintigrafisi noninvaziv olması, kolay uygulanabilir olması, hastanede yatışa gerek duyulmadan, kalp damarlarındaki tıkanıklığın ortaya çıkarılması bakımından günümüzde önemli bir test halini almıştır. Kalp hastalıklarının gün geçtikçe artması ve iskemik kalp hastalıklarından ölümlerin arttığı günümüzde kalp sintigrafisi  giderek önem kazanmıştır. Bu nedenlerden dolayı kalbimizi ihmal etmeyelim ve gerekli kontrolleri mutlaka yaptıralım. Ve şunu unutmayalım ki kalp şakaya gelmez!              .






16 Ağustos 2013 Cuma

NÜKLEER TIP

Madam Curie' nin radyoaktiviteyi keşfinden yaklaşık bir asırlık bir zaman  geçti,  O zamandan itibaren  zararlı olarak bilinen radyasyon, hastalıkların  tanı ve tedavisi için kullanılmış  ve insanlığın hizmetine sunulmuştur. Nükleer Tıp bu gelişmelerden nasibini almış ve giderek gelişimini sürdürmüştür.
 Nükleer Tıp  kısaca radyoaktif maddelerin  hastalara çeşitli yollardan verilip hastalıkların tanı ve tedavisini kapsayan bir bilim dalıdır. Radyofarmasötikler  (organa spesifik ilaç + görüntülemeyi sağlayan radyoaktif madde) hastalara damar yolu, solunum yolu ve oral yoldan uygulanır. Radyoaktif maddeler saçılım yaptığı ışının türüne göre gama kamera veya PET-CT  adını verdiğimiz cihazlar tarafından algılanır ve görüntüye çevrilirler. Nükleer Tıpta elde edilen görüntülerin genel ismine ''sintigrafi'' denir. Doğada alfa, beta ve gama ışınları olmak üzere  3 çeşit radyasyon bulunur. Beta ışınları tedavi amaçlı, gama ışınları ise tanı amaçlı kullanılmaktadır.

                                

                                       GÖRÜNTÜLEME:


Nükleer Tıpta radyoaktif maddeler (radyonüklidler) vücutta ilgili organın metabolik yollarla fonksiyona girecek ilaçlar (farmasötikler) ile kimyasal yollarla laboratuvar ortamında birleştirilirler. Damar yolu, oral yol veya solunum  yoluyla insan vücudunu uygulanır. Radyofarmasötik ismini verdiğimiz bu ilaçlar her organ için spesifiktir. Vücuda verildiklerinde bu bileşikler ilgili organdan ( kalp,böbrek beyin,tiroid vs.) gama ışını gönderirler ve bu ışınlar gama kamera tarafından algınıp sintigrafi adını verdiğimiz görüntülere çevrilirler. Böylece beyin sintigrafisi, kalp sintigrafisi, tiroid sintigrafisi gibi fonksiyonunu ve hastalığını merak ettiğimiz organa ait görüntüler oluşur. Böylece  organların işleyişi hakkında bilgiler ediniriz.

        Nükleer Tıp uygulamaları  çok duyarlı ve amaca spesifik görüntülerdir. Allerjisi ve yan etkisi yoktur. İnvaziv değildir ve hastaya zarar vermez. Fizyolojik, metabolik ve moleküler düzeyde bize bilgiler sağlarlar. Nükleer Tıp uygulamalarında hastalar düşük doz radyasyona maruz kalırlar. Uygulanan radyofarmasötikler düşük radyasyon düzeyli, kısa yarı ömürlü , vücutta birikim yapmayan kendiğinden fiziksel olarak yarılanan maddelerdir. Ayrıca idrar, ter ve bağırsaklar yoluyla vücuttan atılırlar. Her yaştan insana güvenle uygulanabilen tetkiklerdir. Özellikle çocuklarda kilosuna göre doz ayarlaması yapılıp en düşük dozda radyoaktif ilaç verilir. Nükleer tıp tetkiklerinin  sıklıkla yaptırdığımız tomografi tetkiklerinden daha az radyasyon dozuna sahiptir.Yaklaşık 50 yıldır uygulanan çalışmalarda, Nükleer Tıp uygulamalarının neden olduğu  geçici veya kalıcı hasarlar bildirilmemiştir.



Nükleer Tıp Tetkik Süreleri: Nükleer Tıp Tetkikleri fonksiyonunu merak ettiğimiz organın değerlendirmesini sağlayacak şekilde süreleri değişmektedir. Bazı tetkikler radyofarmasötik  enjeksiyonun yapılmasıyla eş zamanlı olarak başlamaktadırlar ( Dinamik böbrek sintigrafisi, gastroözefageal reflü sintigrafisi gibi). Bazı sintigrafi tetkikleri ilaç yapıldıktan belli bir süre sonra başlar. Tiroid sintigrafisi 15 dk., kemik sintigrafisi 3 saat sonra, kalp sintigrafisi 30-60 dk gibi. Uzun fonksiyon değerlendirmesi süren bazı tetkikler ise 1 gün sonra bile görüntülemeye devam edilebilmektedir (hepatobiliyer sintigrafi gibi).


 

                   Klinik Nükleer Tıp Uygulamaları

1. Radyonüklid Tedavi: Halk arasında atom tedavisi olarak bilinen hipertiroidili (zehirli guatr diye bilinir) ve tiroid kanserli hastalarda Radyoaktif İyot tedavisi en sık olarak yapılandır. Artrit hastalarında eklemlerine yönelik radyonüklid synovektomi (Y-90 tedavisi), tedaviye dirençli lenfoma tedavilerinde , karaciğer tümörlerinde, kemik metastazlarının ağrılı tedavilerinde radyonüklid tedaviler kullanılmaktadır.

2.Görüntüsüz Tanı Yöntemleri: Vücutta belli hedefe yönlenmiş radyoaktif maddeler kullanılır. Bu aktiviteler  dışarıdan gama prob adı verilen aletler kullanılarak bu radyoaktif maddeler dedekte edilir ve cerrahiye yol gösterirler. Meme kanserinde sentinel lenf nodu uygulamaları , paratiroid adenomlarında minimal invaziv cerrahi uygulamaları örnek olarak gösterilebilir.

3.Görüntülü tanı uygulamaları: Nükleer Tıp uygulamalarında en çok uygulanan tanı yöntemidir.

Planar görüntüler: Tiroid sintigrafisi, paratiroid sintigrafisi, statik böbrek sintigrafisi gibi 2 boyutlu görüntü alınan sintigrafiler buna örnek olarak verilebilir.

SPECT görüntüler ( Single Photon Emission Tomography): Gama kameranın organ etrafında belli açılarda dönerek 3 boyutlu tomografik görüntüler alınmasıyla oluşur. Myokard Perfüzyon SPECT (Kalp sintigrafisi), Beyin SPECT gibi çalışmalar bu görüntülemeye örnek olarak verilebilir.

PET-CT Görüntüler: Pozitron ışınımı yapan yapan radyoaktif maddeler ile yapılan tomografik görüntülemedir. FDG verilmesi sonrasında özellikle kanser hastalıklarının tanı ve takibinde son derece önemli rol oynayan görüntülerdir. Ayrıca nörolojik ve kardiyovaskuler hastalıklarda da değerli bilgiler verir.


            KLİNİK NÜKLEER TIP UYGULAMALARI

Endokrinolojik hastalıklar

Guatr hastalıkları, sıcak ve soğuk nodül değerlendirilmesi
Hipertiroidi tedavisi
Tiroid kanseri tarama ve tedavisi
Paratiroid adenomları tanısı
Metabolik kemik hastalığı tanısı

Kalp Hastalıkları

Koroner Arter hastalığı tanısı
Damarlara stent uygulamasından sonra etkinliğin değerlendirilmesi 
Damar açma girişiminden fayda görecek hastaların seçimi
Başka sebeplerden ameliyat olacak hastaların kalp riski açısından değerlendirilmesi
Enfarktüs varlığı ve kalp canlılığının değerlendirilmesi
Kalp kası duvar hareketlerinin değerlendirlmesi EF değerinin hesaplanması

Böbrek Hastalıkları

İdrar yolu darlıklarının saptanması
Böbrekte pyelonefrit tanısı
Böbrekte skar (hasarlanma) dokusunun tanısı
Her iki böbrek toplam böbrek fonksiyonlarına dağılımı
Transplante böbreğin değerlendirilmesi

Onkolojik Hastalıklar

Vücuttaki bir kitlenin iyi huylu yada kötü huylu olduğunun saptama
Tümör evrelendirmesi
Metastazların saptanması
Kemoterapi radyoterapi yanıtının değerlendirilmesi
Sentinel lenf nodu saptanması
Non-Hodgin lenfomada Y-90 tedavisi
Kemik metastazlarında palyatif tedavi  (Sr-89, Rhenium-186, Sm-153)
Karaciğer tümörlerinde embolizasyon tedavisi

Ortopedik Hastalıklarda
Stres faktürlerinin tanısı
Osteomyelit tedavisi
Kemik lezyonlarının iyi huylu veya kötü huylu olup olmadığının saptanması
Avaskuler nekroz tanısı
Enflamatuar eklem hastalıklarında ve hemofili hastalığında Y-90 ile tedavi

Akciğer Hastalıklarında

Pulmoner Emboli tanısı
Akciğer operasyonu sonrasında öngörülen akciğer fonksiyonun değerlendirilmesi

Nörolojik Hastalıklar

Epilepsi odağının tespiti
Alhzeimer tip demansın tanısı
Felç tanısı 
Beyin ölümü tespiti

Gastrointesinal Sistem Hastalıkları

Reflü tanısı
Üre nefes testi
Karaciğer dalak sintigrafisi
Meckel sintigrafisi
Safra yolu tıkanıklığının değerlendirilmesi
Tükrük bezi sintigrafisi

Diğer Uygulamalar

Ağrılı testis hastalıklarının tanısı
Lenfödem tanısı
Vücutta enfeksiyon odağının saptanması (işaretli lökosit sintigrafisi)
Dakriosintigrafi


Yazıdan fayda gördüyseniz ve beğendiyseniz yazının  üstündeki  reklama tıklarsanız sevinirim.





15 Ağustos 2013 Perşembe

FİBROMYALJİ

Sırt , boyun omuz kasları başta olmak üzere vücut kaslarında yaygın ağrı,  halsizlik ve sabah tutukluğuna neden olan bir hastalık bu seferki konu başlığımız '' Fibromyalji'' . Kadınlarda erkeklere oranla daha sık görülen yaşamında herşeyin mükemmel olmasını isteyen ve hassas kişilik yapısında olanlarda daha sık rastlanır. Hastaların günlük yaşam konforunu bozan kronik bir hastalıktır. Toplumda % 5-10 oranında bu hastaliğa rastanmaktadır. Halk arasında yumuşak doku romatizması olarak da bilinmektedir.

Belirtiler:

1.Yaygın Vücut ağrıları:  Yaygın vücut ağrıları en az 3 ay devam eder. Hastaların kaslarında yaygın ağrıları mevcuttur ve belli bölgelerde ise hassas noktarı vardır. Aşağıdaki resimde Fibromyalji sendromunda görülen hassas nokta bölgelerini görmekteyiz.



2.Yorgunluk: Fibromyaljide en sık rastlanan bulgulardan biridir. Hastalarda belirgin bir yorgunluk bulgusu vardır. Sabah uyanınca bu yorgunlukları hemen hemen en üst düzeydedir. Gün içinde bu yorgunlukları yavaş yavaş azalma eğilimine girer. Hastalar bedeni yoracak ağır bir iş yapmasalar bile kendilerini çok yorgun ve bitkin hissederler ''sanki enerjim soğurulmuş gibi'' diye ifadelerde bulunabilirler. 

3.Baş ağrıları: Fibromyaljili hastaların çoğunda başağrısı mevcuttur. Çoğu vakada gerilim tipi başağrısı ve migren olarak seyreder.

4. Uyku Bozukluğu: Fibromyalji hastaları genelde uykularını tam alamamış, uykudan dinlenememiş olarak uyanırlar. Yapılan araştırmalarda bu hastaların uykunun derin uyku safhasına geçemedikleri saptanmıştır. Ayrıca bu hastaların uykularında diş gıcırtdatmaları, istemsiz kol ve bacak hareketleri ender değildir.

5. Sabah Tutukluğu: Sabah uyandıktan sonra yataktan kalkınca kendine gelememe vücutta genel bir tutukluk hali mevcuttur. Hastalarda sanki akşamdan kalma çok alkol almış gibi hissetme durumu vardır.

Bu bulgulara ilave olarak hastalar eşik eden diğer semptomlar arasında; irritabl bağırsak sendromu, soğuk havalara tahammül edememe, huzursuz bacak sendromu, kaslarda kramplar , ani idrara çıkma isteği, iştah değişiklikleri , ağız ve göz kurulukları, uyuşma ve karıncalaşma gibi bulgularda sayılabilir.

                              HASTALIK NASIL OLUŞUR

Kesin nedeni bilinmemektedir. Ancak bazı savlar öne sürülmektedir. Bunlar arasında beyin ile çevresel sinirsel iletimde bir aksaklık olabileceği söylenmektedir. Serotonin ve serotonini oluşturan maddelerin eksikliğinin bunda rol aldığı düşünülmektedir. Ayrıca kaslarda gerçekleşen makro veya mikrotravmaların bu hastalığın oluşumunda bir rol alabileceği düşüncesi de mevcutttur. Özellikle kasları aşırı zorlayan sporlardan sonra fibromyaljinin olaşabileceği de bildirilmiştir. İnsan hayatındaki streslerin de bu hastalığın oluşumuna katkıda bulanabileceği hakkında bilgiler vardır. Ailesel stresler, çocukluk çağındaki çeşitli psiklojik travmalar, boşanmalar, ağır iş ve yaşam koşulları nedenler arasında sayılabilir. Bazı viral hastalıklarında fibromyalji hastalığına katkıda bulunabilecekleri hakkında çalışmalar vardır. Fizik muayenede sertleşmiş kaslar ele gelmekte ve bu kasların gevşeyememesi ve buna bağlı bu alanda kanlanma ve oksijenasyon bozukluğunun bu hastalığa neden olduğu düşünülmektedir.

                                     TANI

Amerika Romatizma Birliği 1990 yılında Fibromyalji sınıflandırmasını önermişlerdir.  Tanı kriteri en az 3 ay süren ve 18 adet hassas noktanın en az 11 ' inde 4 kg lık bir kuvvet uygulanmasıyla bu noktalarda ağrının oluşmasıdır.    



                                       TEDAVİ    

1. Egzersiz: Fibromyalji tedavisinde olmazsa olmazların başında gelir.Egzersiz postürün düzgün hale gelmesini ve kasların direncinin artışını sağlar. Pasif germe egzersizleri duyarlı tetik noktalarda tolere edilebilmekte ve uzun süre rahatlamayı sağlar.Kas germe sarkomer uzunluğunu eşitleyerek etkili olmakta ve kısır döngüyü kırmaktadır.Yüzme, bisiklet,açık havada oksijenli ortamda yapılan düzenli yürüyüşler bu hastalığa çok iyi gelen sporlardır.  Düzenli yapılan egzersizler hem hastanın psikolojini olumlu yönde etkiler hemde hasta motivasyonunu artırarak kendine olan güveni sağlar.
2. İlaç Tedavileri:
Antidepresanlar: Düşük doz Trisiklik Antidepresanlar, Selektif Geri Alım İnhibitörü ve MAO inhibitörü ilaçlar faydalıdır.
Kas Gevşeticiler:Etkileri kısıtlı olmakla birlikte bazen kullanılabilmektedir.
Vitamin ve diğer destekler:B,C,D vitaminleri, çinko ve mağnezyum içeren ilaçlardan fayda sağlanabilmektedir.
Gabapentin Grubu İlaçlar: Epilepsi ilaçları olarak kullanılan bu ilaçlar santral sinir sitemindeki iletimsel sorunların aşılmasında faydalar sağlamaktadır.
Kullanılan Diğer İlaçlar:Vitamin E, Selenyum, Kalsiyum, Ginkgo Biloba, Koenzim Q vs. ilaçlar.

3. Fizik tedavi uygulamaları: Sıcak ve soğuk uygulamalar, TENS (elektriksel uyarılar) ,masaj birlikte uygulandıklarında kasların gevşemesini sağlayıp buradaki sinir uçları uyarılarak kısır döngünün kırılması ve kan akımı artışı  sağlanır.
4. Lokal enjeksiyonlar: Kaslardaki tetik noktaların içine seanslar halinde yapılan lokal anestezik enjeksiyonları bazı hastalarda rahatlamayı sağlar.
5.Uyku düzenin sağlanması:Bu hastalarda hergün aynı saatte yatıp aynı saatte uyanmaları öğütlenip yeterli uykuyu almaları sağlanır.
 

Fibromyalji kişinin yaşam konforunu azaltan kronik bir hastalıktır. Bu hastalıkla başa çıkmak için düzenli egzersiz yapmak, mükemmelliyetçi kişilik yapısını bir kenara bırakmaya çalışmak, düzenli uykuyu alışkanlık haline getirmek, kendimizi mutlu edecek davranışlarda bulunmak, kendimize zaman ayırmak, seyahat etmek  sayılabilir.

14 Ağustos 2013 Çarşamba

İRRİTABL BAĞIRSAK SENDROMU (SPASTİK KOLON)

Toplumda sık görülen fakat iyi bilinmeyen bir hastalıktır İrritabl Bağırsak Sendromu. Birçoğumuz yaşamımızın herhangi bir döneminde şişkinlik,karın ağrısı, hazımsızlık, kabızlık, ishal gibi şikayetler yaşamışızdır. Ancak bunlar devamlılık arzedip yaşam konforumuzu bozmaya başlayınca fonksiyone bağırsak hastalığından şüphe etmenin zamanı gelmiş demektir.
Görülme sıklığı %15- 20 oranlarında seyreden kronik bir hastalıktır. Kadınlarda erkeklere oranla  daha fazla görülür. Hastalığın çeşitli isimleri vardır. Spastik kolon, huzursuz bağırsak, nervöz kolon, müköz kolit gibi çeşitli isimler almaktadır.

BELİRTİLER:


İshal, kabızlık, karında künt yada kramp şeklinde ağrılar, şişkinlik hissi, acil tuvalete çıkma ihtiyacı, aşırı gaz çıkarma, midede yanma  gibi şikayetler görülebilmektedir.

TANI KRİTERLERİ:

 Uluslarası bir sempozyumda kriterler aşağıdaki şekilde belirtilmiştir.

İrritabl Kolon Roma II Kriterleri:

Son 1 yılda en az 12 hafta karında ağrı ve huzursuzluk  şikayetlerine ilave olarak aşağıda bulguların en az 2 tanesinin eşlik etmesi.

1. Bulguların dışkılama ile geçmesi ve/veya
2.Dışkılama alışkanlıklarının  düzensizlikle seyretmesi
3.Dışkı şeklinde ve yapısında değişikliklerin eşlik etmesi

Bu bulguların yanısıra irritabl bağırsak sendromunu destekleyen diğer bulgular:
Dışkı sayısında değişiklik (günde 3 ten fazla veya haftada 3 ten azdışkılama)
Dışkı şeklinde değişiklik (keçi pisliği şeklinde parça parça set veya yumuşak sulu dışkı)
Dışkı işlevinde bozulma (aşırı ıkınma, acil dışkılama hissi, tam boşalamama)
Dışkılama sırasında mukuslu akıntı
Karında gerginlik ve şişlik hissi

                BAĞIRSAK= DİĞER BEYNİMİZ

İnsan embriyosunda bağırsak ve beyin aynı yapıdan köken almaktadır. Bu sebepten bağırsaklarda çok zengin sinir ağı vardır ve beyin ile çok yakından ilişkilidir. Stres yaratan bir durum ile karşılaştırıldığında vücudumuzda etkilenen hedef organlardan birisi ve en başta geleni de bağırsaklardır. Bağırsaklarımız sindirim işlevini otonom sinir sisteminin kontrolünde gerçekleştirirler. Stres anında beyinden gelen karmaşık uyarılar kendi kendine düzgün bir şekilde çalışmakta olan bağırsak otonom sinir sitemini de etkiler. Böylece fonksyonel bağırsak hastalığında gözlenen semptomlar  belirmeye başlarlar. Bazı kişiler heyecanlı, stresli olduklarında kısa süre içerisinde  ishal olurlar. Bu açığa çıkan hormonların etkisiyle bağırsak hareketlerinde artışa, ağrı krampları ve ishale neden olur.

                                    ETİYOPATOGENEZ

Tam olarak aydınlanamamıştır. Bir dönem enfeksiyonlar suçlanmış ancak ispatlanamamıştır. Son zamanlarda gastrointestinal hormonlar üzerinde çalışmalar artmaktadır.Beyin ile bağırsak etkileşim içinde olup beyin bu fonksiyonu düzenler. İrritabl kolon hastalarında bu düzenlemede bir bozulma olduğu düşünülmektedir. Ayrıca motilite bozukluğu, gıda intoleransı, viseral aşırı duyarlılık, bağırsaklardaki aşırı bakteri çoğalma diğer etkenler arasındadır.
                             

                    İBS ile BİRLİKTE BULUNAN BELİRTİLER:


İBS bağırsakların fonksiyonel hastalığı olmasına rağmen  bazı rahatsızlıkların bu sendromda görülme sıklığı artmıştır. Migren, depresyon, fibromyalji, ağrılı adet görme , ağrılı cinsel birleşme, idrar yollarına ait rahatsızlıklar, kronik yorgunluk sendromu, yutma zorluğu, uyku bozuklukları vs.


                                  TANI


Anamnez tanı koymada çok önemlidir.Yıllardır süren karın ağrısı , kabızlık , ishal dönemleri hastalık hakkında ipucu verir. Fizik muyanede hasta sağlıklı görünümdedir, kilo  kaybı veya zayıflama yoktur.Fizik muayenede kalın bağırsak trasesinde hassasiyet gözlenebilir.  Laboratuvar  ve radyolojik bulgular normal sınırlardadır.

                                 TEDAVİ


Tedavide hasta ile hekim ilişkisi önem arzeder. İrritabl bağırsak sendromunda iyi bir hekim hasta ilişkisi tedavinin temelini teşkil eder. Hekimin bu semptomların varlığına inandığını hastaya göstermeli, hastalığının hayatını tehdit etmiyeceğini ona inandırmaldır.


İlaç tedavisi: Fonsiyonel bağırdak hastalığında semptomlar çok çeşitlilik gösterdiğinden dolayı plasebo ile hastalarda iyileşme oranı % 70 lere varabilmektedir.Çünkü semptomlar kendiliğinde şiddetlenip kendiliğinden düzelebilmektedir. İlaç tedavisi genelde hastanın semptomlarına göre yapılır. Kabızlığı olanlara laksatif tedavisi, ishal olanlara anti-diyare ilaçları kullanılabilir.









İRRİTABL KOLON SENDROMUNDA ÖNERİLER:


Fiziksel aktiviteler bu hastalıkta yararlı olmaktadır. Stresin yarattığı gerginlikten kurtulmaya ve bağırsakların daha düzenli çalışmasını sağlar.

Diyet: Bazı hastalarda gıdalarda lif miktarının artırılması belirtileri giderir. Phisilyum tokumları bol suyla alındığında lif miktarı artar. Bağırsak ta lif miktarı artarsa ishalle giden hastalarda suyu emer ve ishal bulgularının giderilmesine yardımcı olur.Asıl şikayet kabızlık ise lif alımına bol su içilmesinin eklenmesiyle kabızlık sorununu çözebilir. Ayrıca kabızlık ağırlıklı hastalarda günde 5 porsiyon meyve yenmesi hastanın bağırsak sitemini rahatlatacaktır. Diyette aşırı olkol ve sigara tüketine dikkat edilmeli, kafeinli ve gazlı içeceklerden münkün olduğunca kaçınılmalı, erik,incir,kayısı gibi meyvelerin tüketmi artırılmalı, yemekler iyice çiğnenmeli ve yavaş yenmeli, günde en az 10-12 bardak su tüketilmelidir.

Stres ile başetme:  Stres bu hastalık en önemli nedenlerden birisidir. İş aile ilişkileri, uykusuzluk, boşanma, maddi sorunlar, çok seyehat etmek zorunda kalmak bulguları arırabilmektedir.  Bazı kişilerde psikolojik danışmanlık, gevşeme egzersizleri, yoga, antidepresan kullanımı stresi azaltıp bulguların şiddetini azaltabilir.

  Stresten mümkün olduğunca uzak durmanız, yaşamınızdan sporu ve egzersizi eksik etmemeniz ve  diyetlerinizde bol lifli beslenmeye  dikkat ederek  daha rahat ve konforlu bir yaşama ulaşmanız dileğiyle...

Yazıdan fayda gördüyseniz sayfada yayınlanan reklamlara tıklarmısınız.

13 Ağustos 2013 Salı

Tüp Bebek Tedavisi ve Aşamaları

Günümüzde değişen çevre şartları, organik olmayan gıdaların artışı, sigara içiminin artışı, evlenme yaşının giderek ilerlemesi, radyasyon, teknolojinin olumsuz etkileri (diz üstü bilgisayarlar vs.) gibi etkenlerle artık eskisi gibi hemen herkes  istediği zaman bebek sahibi  olamamaktadır. Hal böyle olunca yardımcı üreme tetkikleri önem kazanmaktadır. Bunlar arasında en önemlisi ve etkilisi tüp bebek yöntemidir.Teorik olarak çiftlerin 1 yıl boyunca düzenli ilişkisine rağmen hamilelik oluşmaması kısırlık olarak kabul edilir.

Tüp bebek yöntemi sağlıklı bir spermle yumurtanın laboratuvar ortamında döllenmesi olayıdır.  Fizyolojik olarak normalde kadında her ay 1 adet yumurta üretimi olur ve spermle buluşmak için hazırlık yapar. Kaliteli bir spermle yumurta uygun zaman ve yerde buluşursa döllenme gerçekleşir.Bu süreçte herhangi bir aşamada aksama olursa döllenme gerçekleşmez.

Tüp Bebek yöntemine ne zaman geçilir:
1. Spermin yumurtaya ulaşmasında sorun varsa (tüplerde tıkanıklık, endometriozis denen çikolata kistleri varlığı vs.)
2.Yumurtlama sorunu olanlarda (polikistik over sendromu, yumurta rezervinin azalmış olması)
3.Açıklanamayan kısırlık vakalarında
4.Sperm fonksiyonlarında bozukluk varsa(sperm sayı ve hareketlerinde azlık)

 Tüp bebek işlemlerine başlamadan önce hastaların bir takım uyması gereken işlemler mevcuttur. Birdenbire, hazırlık yapmadan tüp bebek tedavisine başlamak başarı şansını düşürebilmektedir. Bu nedenle tedaviye başlamadan önce  çiftlerin genel sağlık değerlendirilmesi yapılmalıdır. Bunlar arasında guatr tetkikleri, diabet taraması, kadında tüplerin açık olup olmadığının önceden belirlenmesi, rahimde polip myom benzeri yapıların saptanması ve tedavi edilmesi sayılabilir. Önemli hususlardan  bir tanesi de; yapılan araştırmalarda sigara içiminin tüp bebek bebek başarısını önemli oranda azalttığından dolayı sigara içen çiftlerin tedaviye başlamadan en az 4 ay önce sigarayı bırakmaları ve tedaviye öyle başlamaları önemle  dikkat edilmesi gereken bir noktadır. Bir diğer nokta da kilo fazlalılığıdır. Aynı şekilde tüp bebek tedavisi öncesi kadının diyet yapması ve kilo vermesi de tüp bebek tedavisinde başarıyı artıran faktörlerden bir tanesidir.


                                
                           TÜP  BEBEK TEDAVİSİNDE AŞAMALAR:

1.Yumurtaların kontrollü olarak uyarılması:
   Bu ilk aşamada amaç yeterli olgunlukta ve sayıda yumurta elde etmektir. Bu nedenle bazı hormon ilaçları uygulanmasıdır. Tüp bebek yönteminde bu ilaçların kullanım amacı daha fazla yumurta ve dolayısyla embriyo elde edip gebelik olasılığını artırmaktır. Protokollerin hepsinde adet kanamasının 2. ve 3. günlerinde Ultrasonografi  ile yumurtalıklar değerlendirilir. Her hasta için yaş, kan hormon düzeyi ve yumurta rezervine göre özel protokoller belirlenir.Yumurtalığı uyarmak için bir takım hormon ilaçları uygulanır ve yumurtalığı uyarma işlemi yapıldıktan belli aralıklarla  hasta kontole gelir ki bundaki amaç folikül sayı ve büyüklüklerini kontrol etmektir. Tedavide amaç 16-20 mm boyutlarında foliküller elde etmektir. Foliküller yeterli büyüklüğe ulaştıktan sonra  HCG (Çatlatma iğnesi) enjeksiyonu yapılır. Çatlatma iğnesi yapıldıktan  yaklaşık 32-36 saat sonra  yumurta toplama işlemine başlanabilir.

2. Yumurtaların Toplanması:
Tüp bebek yönteminde bu işlem Ultrasonografi eşliginde transvaginal olarak,  iğne yardımıyla içi su dolu yapıların alınması işlemidir .Bu işlem ağrısız kolay bir işlem olup yaklaşık 20-30 dk sürmektedir.Yumurtalar toplandıktan sonra olgunluk düzeyleri laboratuvar şartlarında incelenir ve hasta 1-2 saat dinlendirildikten sonra evine gönderilir.

3. Döllenme Aşaması:
Olgun olmayan ve dejenere yumurtalar laboratuvarda ayrılır ve olgun işimize yarayacak yumurtalar kültür sıvısında inkübe edilir ve 4 saat bekletilir. Yumurta toplama yapılan aynı gün erkek  istenilen saattte sperm örneği verir. Erkekte menide sperm bulunamazsa cerrahi işlemle sperm alınır. Spermlerden en hareketli en sağlıklı olanlar laboratuvarda incelenip alınır ve döllenme işlemi gerçekleşir.Klasik tüp bebek yönteminde spermler yumurtanın yanına konur ve yumurtayı döllemeleri beklenir (IVF). Mikroenjeksiyon yönteminde ise en sağlıklı sperm özel alet yöntemiyle yumurtanın içine  konulur. Fertilizasyondan yaklaşık15-18 saat sonra döllenme olup olmadığı kontrol edilir. Döllenmiş yumurtaların belli bir kültür ortamında gelişmesi beklenir.

4.Embriyo Transferi:
Transfer aşamasında  en kaliteli olan embriyo hastanın rahmine yerleştirlir. Daha önceleri birden fazla embriyo transfer edilebilirken şu anki uygulamada 35 yaş altı kadınlarda tek embriyo, 35 yaş üstü kadınlarda 2 embriyo transferi yapılabilmektedir. Ayrıca olgunlaşan diğer embriyorlar dondurulmaya elverişli ise hastanın isteğine göre daha sonra tüp bebek uygulamarında kullanılmak üzere dondurma işlemi yapılabilir.Embriyo transferi Ultrasonografi eşliğinde yapılır, son derece ağrısız ve kolay bir işlemdir ve anestezi gerektirmez. Embriyo transferi yapıldıkta sonra hasta 2 saat hasta odasında istirahat edip sonrasında evine gidebilir.

5. Gebelik Testi: 
Embriyo transferinin 12. gününde gebelik testi yapılır. Kanda b-HCG düzeyine bakılır.


  Günümüzde artık Tüp Bebek uygulamaları çok artmış ve teknik ilerlemiştir. Önemli olan çiftlerin rahat olmaları ,stres yapmamaları, sigara içiyorsa bırakmaları, fazla kilolarından kurtulmalarıdır. Bu kurallara uyduktan sonra tüp bebek tedavisinin şansı artmaktadır. Belki de tek sefer denemeyle çocuk sahibi olabilmektedir. Bir denemede tüp bebek başarı şansı %30-35 oranlarında gerçekleşmektedir.
 Herkesin istediği zaman istediği kadar bebek sahibi olmaları  ve evlerinde cıvıl cıvıl bebek seslerinin eksik olmaması dileğiyle  ...

10 Ağustos 2013 Cumartesi

Hamilelikte Kedi Beslemek

Evinizde yıllardır beslediğiniz ve çok sevdiğiniz  bir veya birden çok kediniz var veeee büyük gün gelir, hamile kaldığınızı öğrenirsiniz. Çevrenizde bir çok kişiden tavsiyeler başladı demektir. Her kafadan bir ses çıkar!.. Bu tavsiyelerin birçoğu da henüz karnınızdaki bebeğinize zarar vereceği korkusuyla onu evden uzaklaştırma yönünde olacaktır. Bunca yıldır beraber yaşadığınız dostunuzu kapı dışarı etmekle (!) bebeğinize zarar vermemek arasında bir ikilemde kalabilirsiniz. İşte bu noktada yapmanız gerekenler hakkında yeteri kadar bilgi sahibi olursanız çok sevdiğiniz dostunuzun bebeğinize zarar vermeyeceğini de öğrenmiş olur, konu hakkında da çevrenizi aydınlatmış olursunuz.

                                                                                                                                                           
  Kedi beslerken en çok korktuğumuz durum toxoplazma enfeksiyonudur. Etken, 'Toxoplazma Gondii' ismini  verdiğimiz bir parazittir. Bu parazitler üremek ve çoğalmak için kedilerin bağırsaklarını kullanırlar. Toxoplazma enfeksiyonu kedilerin dışkılarıyla temas etmiş sebze ve meyvelerin yenmesiyle veya bir başka şekilde bizim sindirim sistemimize ulaşmasıyla bulaşmaktadır. Kedilere Toxoplazma gondii paraziti, enfekte olmuş çiğ etin (fare, pişmemiş çiğ et, vb.) kedi tarafından yenmesiyle bulaşmaktadır. Bağırsağa ulaşan parazit yaklaşık 2 hafta boyunca kedinin bağırsağında çoğalır ve dışkıyla dışarı atılır.Parazitlerin bulaşıcı olabilmesi için dışarıda 1 gün geçirmeleri gerekmektedir. Kedi enfekte olduktan yaklaşık 2 hafta sonra paraziti dışkı yoluyla dışarı atar ve bundan sonraki süreçte dışkıda parazit bulunmaz. Kedi bir defa Toxoplazma enfeksiyonu geçirdikten sonra bağışıklık kazanır ve tekrar bulaştırıcılık göstermez. Sokakta yaşayan kediler bu enfeksiyonu erken dönemlerde geçirirler ve tekrar bulaşıcılık göstermezler. Bu nedenle  sokak kedileri bile bu enfeksiyon konusunda masum sayılabilir. Hele ki kediniz sokağa çıkmıyorsa çiğ etten uzak durup kuru mamayla besleniyorsa bu enfeksiyonu size bulaştırması neredeyse imkansızdır.
Bebek için Riskler:
Hamilelikleri sırasında bu enfeksiyonu geçiren gebelerin yarıya yakını hastalığı bebeklerine geçirirler.Bu risk gebeliğin son 3 ayında %66-70 oranlarındayken, ilk 3 ayda  %10 civarına kadar inmektedir.Ancak erken dönemde bulaşması bebekte oluşturacağı etkiler bakımından daha yüksektir. Erken dönemde bulaştığında ölü doğum ve düşüklere neden olabilmekte ayrıca beyinde su toplanması, görme ve işitme bozuklukları, gelişme ve zeka geriliği görülebilmektedir.
Alınacak Önlemler: 
 Hamilelikte kedinizi okşayıp sevebilirsiniz ancak önlem olarak dokunduktan sonra ağzınıza götürmeyiniz ve bol su ve sabunla yıkayınız.Bir diğer nokta da önlem olarak kedinin dışkısını  gebenin eşinin ve ya mümkünse bir yakınının toplaması uygun olacaktır.Ayrıca sık aralarla dostumuzun tuvalet kabının bulunduğu alanın sirkeli su ve çamaşır suyuyla dezenfekte edilmesi de faydalı olacaktır. Kumun sık değiştirilmesi ,kuru mamayla beslenme alışkanlığının oturtulması , aşılarının düzenli yapılması diğer dikkat etmeniz gereken noktalardandır. Ayrıca genel bir bilgi olarak da hamilelerin de küçük dostlarımız gibi çiğ ya da az pişmiş et(salam sosis) yememeleri, çiğ etle temas sonrası ellerini bol su ve sabunla yıkamaları, sebze ve meyveleri mümkünse sirkeli suyla dezenfekte etmeleri önerilir.

Bu koşullar altında hamilelikte kedi beslemenin zarar vermenin aksine gebelere psikolojik yönden çok önemli faydalar sağladığı bilimsel olarak da kanıtlanmıştır. Hamileler yıllarca beraber yaşadığı dostunu evden göndermek yerine onun bir peluş oyuncaktan bile daha zararsız olduğunu bilirlerse bebeğine zarar verebileceği şüphesi de ortadan kalkacaktır. Kedileri yaydıkları frekansla ,ortamdaki negatif enerjiyi aldıkları ve insanları rahatlattıkları da bilimsel bir gerçektir. Hem büyüklerimiz ne demişler? ' Kediler gam dağıtır ' Herkese kedi dolu sağlıklı günler...