13 Eylül 2013 Cuma

PANİK ATAK

Birden bire çıkan , sıkıntı, yoğun kaygı hali olarak tanımlanabilir kısaca Panik Atak. Bu atağı geçiren kişi kötü şeyler olacağını, düşüp bayılacağını, kalp krizi geçireceğini ve artık dünyanın sonunun geldiğini düşünür. Bir hastaneye, acile gider ve doktoru görmesi dahi bu nöbetin son bulmasına neden olabilir. Çeşitli ülkelerde yapılan çalışmalarda Panik Atak görülme sıklığı ortalama % 1.5-2.5 oranında görüldüğünü saptamıştır. Panik Atak bozukluğu bulunan hastalar diğer uzmanlık dallarına ait kliniklere başvururlar. Kardiyolojiye başvuranların %16' sı, vestibüler bozukluk nedeniyle Kulak Burun Boğaz polikliniğine başvurunların %15' i, hiperventilasyon (gereğinden derin ve hızlı nefes alıp verme)  şikayetiyle hastaneye başvuran hastaların % 35' ini Panik Atak hastaları oluşturmaktadır.


Panik Atak en sık geç ergenlik ve 30 'lu yaşlar arasında  görülmeye başlar. Hastalık 30-40 ' lı yaşlarda ciddi biçimde kendini gösterir. Panik atak kadınlarda erkeklerden 3 kat daha fazla görülmektedir. Panik Atağın genetik olup olmadığına dair bir bulguya rastlanmamıştır.


Klinik Belirtiler


Panik Atak bozukluğunun  en temel özelliği ne zaman başlıyacağı belli olmayan panik atakların meydana gelmesidir. Panik Ataklar korku, endişe ve kötü bişeyler gelişecek endişesiyle birdenbire başlar ve kısa zamanda doruk noktasına ulaşır. Atak sırasında soluk alıp vermede güçlük, çarpıntı, kalp atımlarında hızlanma,  baş dönmesi, boğulma hissi, başdönmesi, baygınlık hissi, bulantı, titreme , güğüs ağrısı gibi semptomlar ortaya çıkar. Bu belirtilere ölüm korkusu, delirme veya kontrolü kaybetme korkusu eşik edebilir. Panik Atak nöbeti genelde 15 dakika içinde yatışmakla birlikte bazı  vakalarda daha uzun da sürebilmektedir. 


Tabloda Panik Atak için tanı kriterleri yeralmaktadır.


    
Hastalık Agorafobili veya agorafobisiz olmak üzere 2 şekilde kendini göstermektedir. 

Agorafobi: Yalnız kalma korkusudur. Kapalı yerlerden uzak durma, evde tek başına kalmak istememe, dışarıya tek başına çıkmaktan korkma gibi durumlar gözlenir.

Kaçınma Davranışı: Yardım alamama ve hastaneye yetişememe düşüncesi hakimdir. Bu sebeple evde yalnız kalamaz, yalnız sokağa çıkamaz , kalabalık toplu yerlere giremez, toplu taşıma araçlarına binemez, asansör kullanamaz, sosyal etkinliklere katılamaz. Tekrar panik atak geçirme kaygısı (beklenti kaygısı) vardır. Alkol ve madde bağımlılığına , depresyona yatkınlık vardır. 


Atak Esnasında Yapılacaklar:

  • Biryere oturmalı ya da uzanılmalı
  • Hasta kendine bunun sadece bir atak olduğunu korkulacak bir durum olmadığını telkin etmeli ve geçmesini beklemeli
  • Atak esnasında üzücü, heyacanlandırıcı tartışmalara girmemeli
  • Kafeinli içecek, alkol ve sigaradan uzak durulmalı
  • Atak esnasında hızlı nefes alıp vermek yerine, yavaşca burundan alıp ağızdan verilen nefesler tercih edilmeli.
TEDAVİ

Tedavide asıl amaç bu rahatsızlığın nasıl kontrol edilebieceğinin hastaya öğretilmesidir. Hasta bunu başarabilirse ilerleyen dönemlerde hastalığı hayatından çıkarabilmektedir. Tedavi esnasında;
  • Nefes alma ve rahatlama egzersizleri 
  • Atağın üstüne gitme
  • Hastanın kas gerginliğini azaltmaya yönelik egzersizler hastaya öğretilmelidir.
En sık kullanılan psikoterapi tekniği bilişssel-davranışcı terapi tekniğidir. 

İlaç Tedavisi: Panik bozukluğunun ilaçla tedavisinde ilk iki seçenek  Seçici Seratonin Geri Alım İnhibitörleri  ve Seratonin Noradrenalin Geri Alım İnhibitör grubu ilaçlardır. Daha sonraki seçenekler Trisiklik antidepresanlar (imipramin, klomipramin), benzodiazepinler (alprazolam, klonazepam, lorazepam, diazepam), mirtazapin, reboksetin ve inositol olarak sıralanabilir.

Panik Atak Hastaları İçin Öneriler:

  • Umutsuzluk ve karamsarlıktan kaçınılmalı.
  • Sağlıklı ve nitelikli uyku için önlemler alınmalı
  • Düzenli spor ve yürüyüş yapılmalı
  • Nefes ve gevşeme egzersizleri, günlük yaşam biçimi haline getirilmeli
  • Sağlıklı bir cinsel yaşamın, sağlıklı bir ruhsal durum için önemli olduğu akılda tutulmalı
  • Düzenli beslenmeye özen gösterilmeli, kafeinli ve gazlı içeceklerden mümkün olduğunca uzak durulmalı






12 Eylül 2013 Perşembe

KALP KRİZİ (MYOKARD ENFARKTÜSÜ)

Ülkemizde her yıl 150 bin kişi kalp krizinden hayatını kaybetmektedir. Dünyada ölüm sıralamasında kalp krizi 1. sırayı almıştır. Kalp Krizi kalbi besleyen damarlarda tıkanma sonucunda o damarın beslediği bölgeye yetersiz kan akışı olması ve o bölgedeki kalp dokusunun ölmesi sonucu meydana gelir.

Nasıl oluşur:
Kalp krizleri koroner arterlerde oluşan pıhtılara bağlı olarak meydana gelirler. Pıhtılar ateroskleroza bağlı meydana gelen değişiklikler sonucunda daralmış koroner arterlerde meydana gelir. Aterosklerotik plak çeşitli nedenlerle çatlar ve pıhtı oluşumuna zemin hazırlar.Bu pıhtı koroner damarları tıkar ve kalbin o bölgesine kan ve oksijen gidişini engeller. Bu bölgedeki kalp kası hücrelerinin beslenememesine bağlı ölümüne neden olur.



Kalp Krizine Neden Olan Etmenler:


Sigara kullanımı

Diabet

Hipertansiyon

Kanda LDL- Kolesterolün yüksek olması 

Trigliserid yüksekliği 

Obezite

Uyuşturucu kullanımı 

A tipi kişilik yapısı (mükemmelliyetçi, herşeyi kafaya takan)

BELİRTİ VE BULGULAR


Kalp krizinde temel şikayet göğüs ağrısıdır. Diabetlilerde ve yaşlı hastalarda bu ağrı asemptomatik olabilir.Ağrı genelde göğüsten omuzlara ve kollara, çene ve dişe , karın ve sırta doğru yayılabilir.
  • Ağrı sıkıştıran, ağırlık yapıcı ve baskı tarzındadır.
  • Göğüste fil oturuyormuş hissi yada hazımsızlık hissi yaratabilir.
  • Ağrı 20 dakikadan fazla sürer dinlenmekle ve dil altı nitratla geçmez.
  • Soğuk terleme ve ölüm korkusu vardır.
  • Nefes darlığı,aşırı yorgunluk ve halsizlik hissi

Tanı 


MI tanısı için:
  • Hastanın öyküsü
  • Muayene
  • EKG 
  • Kardiyak tetkikler
  • Koroner Anjiyogram  
Dünya Sağlık Örgütüne göre MI tanısı için aşağıdaki şartlar önerilmiştir.
  • 20 dakikadan uzun süren iskemik göğüs ağrısı
  • EKG ' saptanan değişiklikler
  • Kanda yükselmiş ya da azalmış Kreatinaz  MB, Troponin I ve Laktat Dehidrogenez gibi kardiyak enzimler. 


TEDAVİ


İlk Tedavi: MONA (Morfin, Oksijen, Nitrat ve Aspirin)  Mümkün olan en kısa sürede bu tedavinin uygulanması çok önemlidir. Bu ilk tedaviyi ambulans gelene kadar ilk yardım eğitimi almış tüm gönüllüler verebilirler. İlk tedavideki uygulamalardan sadece Aspirin verilmesi bile mortaliteyi önemli ölçüde azaltmaktadır. 
MI  tanısı kesinleştikten sonra beta blokerler, antikoagülanlar ve Clopidegrel gibi pıhtı oluşumunu engelleyen ilaçlara geçilebilir. Bunlar Acil şartlarında kardiyoloji uzmanı tarafından verilmesi gereken tedavilerdir.

Koroner Anjiyoplasti: Kardiyolog tarafından gerçekleştirilen ve daralmış olan koroner  damarın içine girilerek  darlığı giderme işlemidir.

Koroner By-pass Ameliyatı: Gerekli durumlarda başvurulan bir diğer tedavi yöntemidir.

KALP KRİZİNDEN KORUNMA YÖNTEMLERİ

  • Kan basıncını kontrol altında tutmak
  • Sigarayı bırakmak
  • Diabet varsa kontrolünü iyi sağlamak
  • Kolesterol seviyesini dengede tutmak gerekirse ilaç kullanmak
  • Fazla kilolardan kurtulmak
  • Meyve sebzeden zengin hayvansal gıdalardan fakir diyetler uygulamak
  • Haftada en az 3 gün düzenli yürüyüşler yapmak
  • Riskli grupta olanların düzenli Aspirin kullanması
  • Stresten uzak bir hayat sürmeye çalışmak (yoga,meditasyon, psikiyatrist yardımları almak)





11 Eylül 2013 Çarşamba

MEME KANSERİ

Meme kanseri dünyada kadınlar arasında en sık rastlanan ve kanserden ölüm nedenleri arasında da 1. sırada olan bir kanser türüdür. Her yıl dünyada bir milyon meme kanseri vakası meydana gelmekte ve bunların 360 bin' i ölümle sonuçlanmaktadır. Meme kanseri sadece kadınlara özgü bir kanser değildir. Tüm meme kanserlerinin yaklaşık % 1 ' i erkeklerde görülmektedir. Meme kanserinin nedeni tam olarak anlaşılabilmiş değildir. Ancak bazı etmenler meme kanserinin gelişiminde suçlanmıştır.

 
                   

                                        RİSK FAKTÖRLERİ

YAŞ:

Yaş ilerledikçe artmaktadır.

AİLE ÖYKÜSÜ:

2 veya daha  fazla akrabasında meme kanseri ve yumurtalık kanseri olanlarda kişilerde meme kanseri gelişme riski yüksektir.

KİŞİSEL ÖYKÜ:

Bir memesinde kanser olan hastaların diğer memesinde de bu risk artmaktadır.

GENETİK YATKINLIK:

BRCA1 ve BRCA2  genlerinde kalıtsal değişiklikler bulunanlarda meme kanserine yatkınlık mevcuttur.

ÇOCUK DOĞURMA YAŞI:

30 yaşından sonra meme kanseri olanlarda meme kanseri riski yüksektir.

HORMON TEDAVİSİ

Menapozdan sonra hormon tedavisi görmek meme kanseri riskini artırmaktadır.

DİĞER RİSK FAKTÖRLERİ


Kilo fazlalığı, adet döneminin erken başlaması,  menopoza geç girme ve fazla alkol tüketimi sayılabilir.


BELİRTİLER


Memede kitle gelişimi

Memenin şekil ve büyüklüğünde değişiklik

Meme başında her zamankinden farklı asimetri ve çekinti olması

Meme başında akıntı

Meme derisinde çekinti

Koltuk altı lenf bezlerinde büyüme


MEME KANSERİNDE TEŞHİS:


Hastaların doktora başvurması kendinden şüphe etmesiyle başlar klinik muayene ve arkasından Mammografi yapılır. Şüpheli lezyon saptanırsa aşağıdaki işlemler uygulanabilir.

İnce İğne Biopsisi: Meme içine enjektör yardımıyla girilir ve buradan hücre örnekleri alınır.İncelenmek üzere patolojiye yönlendirilir.

Trukat  Biopsi: Daha kalın doku tümörün içinden alınarak incelenir.

Meme Kanserinde Yerleşim ve Yayılım


Meme kanserleri  en çok memenin dış kadranında görülür. %50' si bu alanda yerleşim gösterir. Meme kanseri en çok yayılımını kan ve lenf yoluyla yapmaktadır. En sık metastaz yaptığı organlar kemik (%71), akciğer (%69), karaciğer (%65), plevra ( %51), adrenal bezler (%49), deri (%30) ve beyindir (%20).

 MEME KANSERİNDEN KORUNMA


Emzirme

İlk çocuğun 30 yaş öncesinde doğurmak

Egzersiz yapma

Riskli grupta Tamoksifen kullanımı 

Yüksek riskli grupta profilaktik mastektomi

                        Meme Kanserinde Erken Tanı


Meme kanseri tanısında Amerikan Kanser Birliği tarafından önerilen tarama klavuzu aşğıdaki tabloda özetlenmiştir.



* KKMM: Kendi Kendine Meme Muayenesi



TEDAVİ


Son yıllarda meme kanseri tedavisinde oldukça önemli gelişmeler olmuştur. Ancak en önemli nokta hastalığın erken safhada saptanmasıdır. Hastalık ne kadar erken saptanırsa tedavi olanak ve seçenekleri de bir o kadar artmaktadır. 

Meme Ameliyatları: 
Meme ameliyatlarında birkaç farklı yaklaşım bulunmaktadır.  Bu yaklaşımlar temel olarak memenin tamamının alınmadan korunmasına yönelik olanlar ve memenin tümünün çıkartılmasına yöneliktir. Ayrıca bunlara ilave olarak alınan memenin yerine plastik cerrahisi yöntemleriyle meme rekonstruksiyonu ameliyatları bulunmaktadır. Ayrıca Nükleer Tıp' tan yardım alınarak koltuk altı lenf nodlarını korumaya yönelik sentinel lenf nodu uygulamaları da gün geçtikçe artmıştır.

Kemoterapi: 
Kanser hücrelerini öldürücü ilaç tedavileridir. İlaçlar ağız yolu veya damar yoluyla verildikten sonra tüm vücuda dağılırlar. Genellikle aynı anda birkaç ilaç birlikte verildiğinde daha etkili olduğundan ilaçlar kombine halde verilirler. Bazı olgularda adjuvant kemoterapi dediğimiz ameliyat sonrasında vücutta hiçbir tümör hücresi saptanmasa da koruyucu önlem olarak kemoterapi uygulanır.

Radyoterapi:
Meme bölgesi veya koltukaltına uygulanır. Buradaki kanser hücrelerinin ölmesi amaçlanır. Tedavi sonrasında meme bölgesinde şişme ve ağırlık hissi oluşabilir. Tedavi edilen bölgedeki deri güneş yanığı şeklini alabilir. Bu yan etkiler yaklaşık bir yıl içersinde azalarak kaybolur.

Hormon Tedavisi:
Bazı meme kanseri türleri östrojene duyarlıdırlar. Yani östrojen hormonu bu kanser hücrelerinin büyümelerine ve artmalarına neden olur. Bu tedavide amaç östrojenin bu zararlı etkilerini ortadan kaldırmaktır.Bu amaçla Tomoksifen adı verilen ilaç kullanılmaktadır.





10 Eylül 2013 Salı

DEMANS

Latince mens (zihin) kelimesinden gelmiştir ve kabaca Demans, zihnin yitirilmesi anlamına gelmektedir. Günümüzde ölüm yaşının giderek ilerlemesi ve nüfusun yaşlanmasıyla birlikte giderek artan ve sorun olmaya başlayan bir hastalık halini almıştır. 2001 yılında yaklaşık 25 milyon olarak tahmin edilen demanslı hasta sayısının 2050 yılında yaklaşık 80 milyona ulaşması tahmin edilmektedir.



Demans tanısı için en başta hastanın zihin özelliklerinde bir bozulma meydana gelmelidir. Demanslı hastalarda kazanılmış zihin fonksiyonlarının bozulması sözkonusudur.  Tanı açısından 2. önemli özellik ise zihinsel fonksiyon kaybının birden fazla alanda gerçekleşmesidir. Bu zihinsel alanlar bellek, dikkat, yürütücü işlevler, görsel ve mekansal işlevlerdir. Tanının konmasında son temel özellik günlük yaşam işleyişinde bozulmalardır. Bunlar ev işleri, kişisel bakım, hobiler, mesleki performans olarak sıralanabilir. Bu 3 özellik özetlendiğinde demans, erişkin merkezi sinir sisteminin hasarlanması  sonucunda zihinsel yetilerde bozulma ve bu bozulmanın hastanın günlük yaşam aktivitelerini olumsuz biçimde etkilemesi olarak tanımlanabilir. Demansa neden olabilen 100 den fazla hastalık bildirilmiştir. En sık rastlanan özellikle 65 yaş üstü hastalarda görülen Alhzeimer Hastalığıdır.





RİSK FAKTÖRLERİ


İleri yaş

Genetik yatkınlık 

Kadın Cinsiyet

Kafa travması

Hipertansiyon 

Depresyon 

 Demans hastaları genel olarak 3 evreye ayrılırlar. Hastalar zaman içerisinde geç evreye kadar ilerler. Hastalar yeni güncel bilgileri öğrenmekte güçlük çekerler fakat geçmiş olayları çok net bir şekilde hatırlayabilirler. 

                                                  Erken Evre



Unutkanlık, kelime bulmada zorluk

Kişilik  değişikliği

Eşyaların yerini karıştırma,unutma

Kişi, yer ve zaman kavramlarının karıştırılması

                                                    Orta Evre



Bellek kaybında artış

İletişim güçlüğü

Kişilik değişiklikleri 

Basit bakım yeteneklerinde azalmalar

Arkadaşları, uzak akrabaları hatırlayamama 

                                                       İleri Evre


Beslenme yetersizlikleri 

İdrar ve dışkı kaçırma

Hareket yeteneğinde kayıp

Son dönemde tüm hereket ,yeme , konuşma fonksiyonlarında kayıp

Demanstan Korunmak İçin Tavsiyeler


Düzenli uyku

Dengeli beslenme

Hafızayı çalıştırma egzersizleri

Stresten uzak  yaşam

Bol vitamin ve mineral alınmalı 

Düzenli egzersiz yapmak

Herşeyi kafaya takmamak

Yaşlı nüfus arttıkça demans yaygınlığı da artmaktadır. Bu da demek oluyorki demans her geçen yıl önemli bir toplumsal sorun halini almaktadır. Demans kişinin hastalığı değil tüm aileyi ilgilendiren bir hastalıktır. Bu nedenle demanslı hastaların yakınlarına büyük görevler düşmektedir. Demans hastalarında belirtileri azaltan ve ilerlemeyi geciktiren ilaçlar arasında Kolin Esteraz İnhibitörü ilaçlar ve E vitamini sayılabilir. Bilimadamları bilişsel sorunları erken tanıyıp demansın başlamasını geciktirip önleyici tedaviler için hala araştırmalar yapmaktadırlar. Eğer ki bu tarz ilaçlar keşfedilirse toplum, çok büyük yüke neden olan bu hastalıktan kurtulunmuştur.








5 Eylül 2013 Perşembe

TİROİD NODÜLLERİ

Toplumda ortalama her 3 kişiden 1 kişide görülen bir durumdur tiroid nodülleri. Nodüllerin bir kısmı dışardan farkedilebilir veya ele gelebilir. Elle farkedilemeyen nodüller daha sıktır ki bu toplumun %50-60 ına denk gelir. Ancak bunlar tarama yapıldığında veya Ultrason ile incelendiğinde ortaya çıkarlar. Nodüllerin büyüklükleri 5-6 mm ' den 5-6 cm' e kadar ulaşabilmektedir. Basit tiroid hücre çoğalması ile oluşan nodüller kolloidal nodüllerdir ve en sık karşılaşılan nodüllerdendir. Diğer nodül çeşitleri kistik nodül, iltihabi nodüller, iyi huylu nodüller ve tiroid kanserleridir.   Kadınlarda nodül oluşumu erkeklere oranla 4 kat fazla görülmektedir.


                                Nodül Nedir?


 Nodül günlük yaşamda sık duyduğumuz bir terimdir. Nodül tiroid bezinin içerisinde çeşitli büyüklüklerde olabilen anormal doku büyümesidir. Nodüle tiroid ezi büyümesi de eşlik ettiğinden bu hastalığa Nodüler Guatr Hastalığı adı verilmektedir.

Hasta ve hekim için önemli olan 2 nokta vardır. İlki nodülde kanser olup olmadığı diğeri ise nodülün aşırı tiroid hormonu salgılayıp salgılamamasıdır.

                                             TANI


Tiroid nodüllerinin çoğu belirti vermez ve herhangi bir şikayete neden olmazlar.Genellikle hasta veya doktor tarafından rastgele farkedilir. Ancak hipertirodiye yol açan sıcak nodüller varsa hastalar halsizlik, çarpıntı, terleme, kilo kaybı gibi sebeplerle doktora başvurabilirler.  Tiroid bezinde nodül olup olmadığının kesin tanısı Tiroid  Ultrasonu  incelemesinden sonra konulur.


                     

                               SICAK NODÜL ve SOĞUK NODÜL 


Tiroid bezinde varolan bir nodülün sıcakmı yoksa soğukmu olduğunu anlamak için Nükleer Tıp Görüntüleme tetkiklerinden tiroid sintigrafisi yapılarak anlaşılır. Sintigrafide Teknesyum-99m adı verilen bir radyoaktif madde kullanılır. Damar yoluyla vücuda verilen bu madde tiroid bezine gider. Bu madde nodül tarafında tutulmaz ise bu nodül soğuk nodül, fazlasıyla tutulursa sıcak nodül adını alır. Sıcak ve soğuk nodülün önemi ;soğuk nodüllerden kanser gelişimi daha fazladır. Ancak buna rağmen az sıklıkta sıcak nodüllerde de kanser gelişebilmektedir. Bir nodülde kanser olup olmadığını anlamak için mutlaka ince iğne aspirasyon biopsisi yapmak gerekir. 2 defa biopsi yapıldığı halde sonuç iyi huylu çıktığında olağandışı bir gelişim olmadıkça tekrar biopsi yapmak gereksizdir.



             

                           Nodüllerde Kanser Riski:


 Yapılan çalışmalarda  sintigrafi yapılmış hastalarda sıcak nodülde kanser oranı yaklaşık % 1 , soğuk nodülü bulunan hastalarda % 4 oranında  görülmektedir.

                            Kanser Riski Yüksek Nodüller: 


Tek nodül bulunması çok nodüle göre daha risklidir.

Solid nodüller kistik nodüllere göre daha risklidir.

Tiroid bezinin orta hattında bulunan nodüller

3 cm ' den büyük nodüller

Ultrasonda kenar düzensizliği gösteren  , içersinde kalsifikasyonlar bulunan ve kanlanması fazla olan   nodüller.

Takiplerde hızlı büyüyen nodüller

Hipoaktif nodüller (soğuk nodüller)

                      Ne Zaman Ameliyat Gerekir?


Tiroid nodülleri olan her hastanın ameliyat olmasına gerek yoktur. Ameliyat olsa bile hastalarda 1 yıl içerisinde %30 oranında nodül tekrar gelişim göstermektedir. Ameliyat edilmesi gereken nodüller kanser şüphesi olan nodüllerdir. İnce İğne Aspirasyon Biopsisinde kanser yoksa 3 cm den küçük nodülleri ameliyat etmeye gerek yoktur.